19 Eylül 2014 Cuma
Kendime ait hayatı izole yaşıyorum
Birçoğumuz onu ‘Romantik Prens' olarak tanıdık. Aranjörlük yaparken bir anda Sezen Aksu'nun ‘Unutamam' adlı şarkısını seslendirerek, dikkatleri üzerine çeken ve etkileyici sesiyle milyonlarca hayran kitlesine ulaşan Mustafa Ceceli, beş sene gibi kısa bir sürede zirveye tırmandı. Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen Türkiye Müzik Ödülleri gecesinde, ‘En İyi Erkek Sanatçı' ve ‘En İyi Albüm' ödülleri ile başarısını taçlandırdı. Mustafa Ceceli ile Sezen Aksu ile başlayan müzik hayatını, minik oğulları Arın'ın doğumuyla renklenen aile yaşantısını, kendi inanç dünyasını ve bilinmeyen yönlerini konuştuk.
Müzik yolculuğunuz ilk kez ve ne zaman başladı?
Çok küçük yaşlarda, müziğe olan ilgimi ailem keşfetmiş. Duyduğum müziklere tempo tutarmışım. Daha sonra bu ahengi fark ederek beni enstrümana teşvik ettiler. 6-8 yaşları arasında klasik piyano eğitimi aldım. Okul yıllarında gruplarımız oldu, çeşitli yarışmalara katıldık. O yıllardaki enstrümanım piyano ve tuşlu çalgılardı. İstanbul'a geldiğimde ise artı
profesyonel olarak piyasanın içinde buldum kendimi. Hem sahnelerde, hem albümlerde düzenlemeler yapmaya başladım. İlk olarak Kenan Doğulu'nun ‘Aklım Karıştı' şarkısı ile profesyonelliğe adım attım.
Peki, Sezen Aksu ile yollarınız nasıl kesişti?
Sezen Aksu'yla, 2004 yılı sonunda Emel Müftüoğlu'nun albümü sırasında Kanlıca'da tanıştım. Bir daha da Kanlıca'dan hiç çıkmadım. İlk düzenlediklerim ‘İkili Delilik' ve ‘Hükümsüz' şarkılarıdır. 2005 yılı itibari ile sahnesinde de yer almaya başladım. Kendisinin şarkılarını verdiği pek çok sanatçının da düzenlemelerini yaptım. Ondan çok şey öğrendim. Sezen Aksu mezun olmak istemediğim bir okuldu. 2009 yılına kadar sahnesinde sürekli
çaldım. Halen de benim için çok kıymetlidir. Gönlümdeki yeri büyüktür. Diğer sanatçılara verdiği şarkıları olsun, kendi şarkıları olsun, birlikteliğimiz hâlâ devam ediyor.
‘ES' çok ses getirdi. Hatta bu albüm ile ödüller aldınız. Albümün çıkış hikâyesini anlatır mısınız?
En önemli şarkısı ‘Aşikardır zat-ı hak'tır. Sözleri Ahmet Hulusi'ye, bestesi Alper Altıntoprak'a aittir. Es albümünün hikâyesi de o şarkıda gizlidir.
Bir albüm yaparken değişime uğrar mısınız? Sonuçta ortaya yeni şarkılar çıkarıyorsunuz. Albüm tamamlanıp piyasaya çıktığındaki Mustafa Ceceli ile aranızda bir fark var mıdır?
Albümün yapım aşaması son derece meşakkatli bir süreç. Sizde karakter ya da kişilik
olarak bir değişime yol açmaz. Ancak şarkılardaki üslup ve şarkıcılığınızla ilgili birtakım tekniklerde gelişme olabilir. Yani şarkılar sizi değiştirmez; siz şarkılara yön verirsiniz. O yüzden de sesle ve müzikle ilgili teknik konularda birazcık gelişime uğrayabiliyorum. Albümün içindeki şarkı tarzları sahnedeki birtakım tavırları da değiştirebilir. O yüzden gerek stil, gerekse sahne üzerindeki yapı olsun, bunlar elbette bir değişime uğruyor.
Televizyon dünyası özel yaşamı da içine alan bir yer. Ancak siz bu camiadan uzaktasınız. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Bunun için özel bir çaba sarf etmiyorum. Aman özellikle beni çekmesinler, görüntülemesinler
diye bir kaygım yok. Aksine Magazin Gazetecileri Derneği'nden ödül almış biriyim. Magazin dünyasından arkadaşlarımızla karşılaştığımız zaman çok güzel sohbet eder, gerektiğinde röportaj da yaparız. Ben daha izole ve kendime ait bir hayatı seviyorum.
Biraz da evdeki Mustafa Ceceli'den, eş ve baba olarak sizden bahsedelim.
Evde eşiniz ve oğlunuzla birlikte neler yaparsınız?
Geleneksel bir Türk ailesinin yapısı neyse, hemen hemen biz de öyle yaşıyoruz. Oğlumuz Arın 1,5 yaşında oldu. Zaten konserler ve stüdyolar hariç, kalan zamanı olabildiğince onlarla geçirmeye gayret ediyorum. Aslında, stüdyo da evin içinde olduğu için, iki işi bir arada yürütüyorum. Öyle olmasa daha zor olabilirdi. Bazen Arın'ı da stüdyoya alıp, burada
onunla hoşça vakit geçiriyorum. Muhteşem Yüzyıl, İntikam gibi takip ettiğim favori diziler var. Fırsat bulduğumda onları da seyretmeye çalışıyorum. Çok şükür evimizin içinde de güzel bir hava eser.
Mutfağa girer misiniz? En sevdiğiniz yemekler hangileri?
Mutfaktan çok anlamıyorum. Sadece sabahları omlet yapmak için mutfağa girerim. Onun dışında da buzdolabının üstünde: ‘Mutfaktan Sinem sorumludur' yazar. Bu bir şaka tabii. Başka bir şey becerebileceğimi sanmıyorum. Sevmediğim yemek yoktur. Hiçbir yemeği ayırt etmem. Ama favori yemeğim kerevizdir.
Oğlunuz doğduğundan bu yana hayatınızda neler değişti? Sanatçı ve eş Mustafa Ceceli dışında bir şey daha eklendi mi yaşamınıza?
Elbette ki ‘baba' titri eklendi. Kur'an'da bir uyarı vardır; ‘Evlatlarınız, aileleriniz ve mallarınız sizin için bir imtihan vesilesi kılındı' diye. Bu durumda böbürlenmenin, çok övünmenin de bir alemi yok. Bu hayatta gördüğüm kadarıyla, çocuk sahibi olmanın sizde getirdiği en büyük değişim ve gelişim; nasıl meşakkatli koşullarda yetiştiğinizi anlamanız oluyor. Hayatınızda bir kez daha oyuncakların başına geçiyorsunuz. Ama bu kez çocuğunuza siz öğretiyorsunuz. Sanırım babalık; her geçen gün biraz daha anlaşılacak, biraz daha gelişecek bir duygu. Gün geçtikçe kendini daha fazla hissettiriyor.
Oğlunuza dua eder misiniz? Uyurken dinlediği şarkılar söyler misiniz?
Elbette ki dua müminin silahıdır. Bu durumda da sadece kendi çocuğunuz için değil, hayatınızdaki her şey için dua etmeniz önemlidir. Çünkü biliyorsunuz duanın bir diğer adı da ‘Yönlendirilmiş Beyin Dalgaları'. Elbette ki her şeyden önce sağlığı için, iyi bir insan olması, insan ismi ile işaret edilen manayı yaşayabilmesi için dua edebilirim. Büyüdüğünde, kendisine nasıl ve neden dua etmesi gerektiğini de dilim döndüğünce, ömrüm el verirse anlatacağım. ‘Sevgilim' şarkısı Arın'ın ninnisi oldu. Sevgilim'i dinleyerek uyuyordu. Şu sıralar yavaş yavaş vazgeçiyor gibi.
Sporla aranız nasıl? Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
Genellikle sporla aram çok iyidir. Sürekli olarak ve çok da severek Kick-box yapıyorum. Ama kavga etmek amaçlı değil, sadece formda olmak için yaptığım bir spor dalı. Saatte 2000 kalori yaktırabilecek bir potansiyele sahip olduğu için yapıyorum. Boş zamanlarda ya da konser için gittiğimiz şehirlerde dolaşmayı tercih ediyorum.
Modayı takip ediyor musunuz? Kıyafetlerinizi kim seçiyor?
Modayı kısmen takip ediyorum. Ancak her işin bir uzmanı vardır. Ben de bu işi uzmanına bıraktım. Stil danışmanım Atilla Mutlu. Tatile giderken bile ne giyeceğimi düşünmüyorum. Atilla sağ olsun bana her şeyi hazırlıyor ve bırakıyor. Diyeceksiniz ki: kendine bir gömlek - pantolon seçemiyor musun?' Herkes kendine kıyafet seçer ama renkleri yan yana getirmeyi düşünmeyebilirsiniz. O yüzden ben kendisiyle çalışıyorum. Sahnede de kıyafetlerimi o hazırlıyor. Özellikle, bizim ilk çıkışımız takım elbiseyleydi. Hatta Mustafa Ceceli deyince; ‘Kim o? Takım elbiseli çocuk mu?' diyen bir teyze ile de tanışmıştım. Klasik giyinmeyi seviyorum. İçinde kendimi çok rahat hissediyorum. Sahne üzerinde, hareketli bir şarkıda da çok güzel refleks ve reaksiyon gösterebiliyor. Mühim olan giydiğiniz kıyafetin içinde kendinizi çok iyi hissetmeniz. Ben de Atilla'nın hazırladığı kıyafetlerle kendimi çok iyi hissediyorum. Hem de özellikle dinleyicilerimden gelen reaksiyona bakılırsa, onlar da bu durumdan çok mutlular.
Albümünüz dışında hedefleriniz nelerdir? "Yok, henüz bunları yapmadım hayatımda" dediğiniz neler var?
Ahmet Hulusi'nin ‘Yaşamın Gerçekleri' kitabını ilk okuduğumda çok etkilendiğim bir bölüm vardı. Şunu sorardı: Doğduğun yeri sen mi seçtin? Anne-babanı sen mi seçtin? Göz rengini sen mi seçtin? Aslında hayatımızda hiçbir şeyi biz seçmedik. Ne Mustafa şarkı söylemeyi seçti, ne de derginizi çıkarmayı seçtiniz. Öyle bir hayal dünyasını yaşıyoruz ki tıpkı rüyalarımız gibi. Bu dünya hayatı da bir rüyadır, insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar' hadisini de paralele alırsak; bu yaşamdaki amacımız ve gayelerimiz bu dünya ile sınırlı olmamalıdır. Bizler bu sistemi idrak edebilmek, idrak edenlerin izinde gidebilmek için öncelikle çalışmalıyız. Derler ya; ‘Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahrete çalış' diye. O yüzden benim de niyetim; müzikten hariç kalan zamanlarımda gerçekten bize bu sistemi kusursuz bir şekilde anlatan, 15 asır önce bize ‘zerre külün aynasıdır' diye işaret edeni takip etmektir. Hayatımda başka hiçbir kılavuzum yoktur. Kimseyi takip etmem ve derneğinin çatısı altına da girmem. Ben sadece Resulallah'ı takip ederim. Onun dışında hayatımda "henüz yapamadım" dediğim bir şey olamaz. Çünkü o zaman ben bu kusursuzluğa karşı gelmiş olurum. Yaşadığım her şeye, bulunduğum her ortama her an şükrediyorum. Her anı doğru şekilde değerlendirmeye çalışıyorum.
Categories
mustafa ceceli,
röportajlar
MUSTAFA CECELİ: “BABA OLMAYA HAZIRDIM”
Şarkıcı ve aranjör Mustafa Ceceli, dillerde dolaşan şarkılarına Nisan 2012’de “ES” adlı albümüyle yenilerini ekledi. Başarılı bir müzik yaşamı ile tanıdığımız Ceceli, aynı zamanda mutlu bir evliliğe sahip. Ailenin en küçük üyesi ise Arın adındaki oğlu. Biz de Mustafa Ceceli ile nasıl bir baba olduğunu konuştuk.
Bebeğinizi kucağınıza aldığınız ilk an, neler hissettiniz?İlk kucağıma aldığım zaman şöyle bir durdum ve sınırsız, sonsuz kudrete şükrettim. Bu mucizevi aşamanın yani noktadan insana açılan bu mucizevi süreci tekrar hatırladım. Ve kusursuz olağan üstülüğüne hayran kaldım bu sistemin.
Bebeğiniz olduğunda, baba olmaya hazır mıydınız?
Evet, hazırdım. Bu, eşimle beraber vermiş olduğumuz bir karardı. Bizim için bir sürpriz değildi. Tabii ki annelik ve babalık duygularını, asla terazinin sol ve sağ kefesi olarak düşünmemek lazım. Kendi içinde, kendi psikolojik dönemeçleri olan ve bununla birlikte, farklı hazırlık evreleri var ve beyin zaten bu evrelerin hazırlığını yapıyor. Bu tam anlamıyla farklı hazırlık evrelerini sunana bir süreçtir.
“Erkekler baba olmayı zamanla öğrenir” derler. Sizce de öyle mi?
Aslında bu durumda, ilk önce ailenizi anlıyorsunuz. Çünkü yetiştiğiniz günleri, yetiştiğiniz dönemi, gözünüzün önünden şöyle bir tekrar geçirdiğinizde; ailenizin aslında sizinle ne kadar çok uğraştığını ve şimdi bu süreçte, artık rollerin değiştiğini ve baba ve anne koltuğunda artık kendinizin olduğunu görüyorsunuz. Galiba biraz büyümeye işaret, öyle düşünüyorum.
Bununla beraber evet, baba olmak belki biraz daha fazla idrak edilebilir bir şey. Çünkü bebek ilk dönemlerinde, anneye çok bağımlı yaşıyor. 7/24 onunla birlikte oluyor. Hem beslenmesi hem bakımı açısından. Ama baba olmak, öğrenilebilecek bir şey değil. Pek çok kitap gördüm, özellikle annelik ve babalıkla ilgili. Bence babalık, yaşayarak fark edilebilecek bir duygu. Yani babalık öğrenilmez, yaşanır ve yaşayarak tecrübe edilir.

Tabii önceliklerinizde bir yer değişimi söz konusu oluyor. Ben her ne kadar stüdyoda çalışan bir aranjör ve sahnedeki bir solist olsam da her şeyden önce, günün gündüz saatlerini tercih eden biriyimdir. Özellikle işimle alakalı, çok geç saatlere kadar, gece yarılarına kadar çalışmayı sevmiyorum ve programımı da ona göre hazırlıyorum. Bu nedenle hayatımda özellikle akşam belirli bir saatten sonra olan çalışmaları, hemen hemen durdurdum. Elbette konserleri, bunun dışında tutuyoruz.
Hem eşime hem de Arın’a daha fazla zaman ayırmaya gayret ediyorum. İşten arta kalan bütün zamanımı onlarla geçirmek istiyorum. Çünkü bu süreç o kadar önemli ki, Arın’ın şu anda alacağı bilgiler, her ne kadar siz “Bebekler bir şeyi idrak etmiyor, onlar hiçbir şeyin farkında değil” gibi düşünseniz de, beyin uyumaz ve uyuklamaz. İlk andan itibaren böyledir bu. O yüzden, gelen tüm veriler onun beyninde yer edecek, belki de hayatını şekillendirecek. Bu aşamada onun yanında olmak ve onun bu evrensel sisteme dahil olduğunu görmek için bundan daha iyi bir fırsatım olamaz.
Bir baba olarak, Arın için içinizden nasıl dilekler ve nasıl dualar geçiyor?
Öncelikle, bir dilek dilemenin yersiz olduğuna inanıyorum. Çünkü her birey, kendi özelliklerini açığa çıkarmak üzere dünyaya gelir. Kendindeki özellikleri ve yaratılış programının vermiş olduğu sonuçları yaşarlar. Bu yüzden siz ne dilerseniz dileyin, olacak olan şey, olması gerekendir. O nedenle elbette insan olmasını ve kendi özelliklerini fark ederek sevgi tabanlı yaşamasını dileyebilirsiniz. O yüzden “Şöyle olsun, böyle olsun, şunu meslek edinsin, böyle bir karakteri olsun” gibi hayallerim yok. Çünkü çocuğumun toplumsal öğretilerimizin, şartlanmalarımızın, değer yargılarımızın yönettiği bir hayatı yaşamasını istemem. Evrenselliğin, kendisinin farkında olan, kendisini ve çevresini doğru şekilde tanıyan ve özelliklerini keşfeden bir birey olmasını isterim. Çünkü sevgi merkezli yaşayabilsek, o zaman karşımızdaki muhatabın kim olduğunu da fark ederiz. Kızmak yersiz olur, birisinin hatalı olduğunu düşünmek bile yersiz olur. O yüzden, sevgiyi ve sevmeyi merkeze alan bir hayatı olması, ne kadar da iyi olur.
Bebekli bir aile olarak, Ceceli ailesi neler yapmaktan hoşlanır?
Bizim hayatımızda bir engel teşkil etmedi Arın. Biz yine gideceğimiz her yere, onunla beraber gidiyoruz. Havaların ısınması ile beraber, biraz daha temiz havayı ve özellikle sokağı teşvik ediyoruz. Bununla birlikte bazı alışveriş merkezlerine gideriz, yemek yeriz… Yani onunla beraber yaşamaya alışmak da, gerekli bir durum. Çünkü daha önce; bir restoranda iki kişi otururken, bu sefer bir mama sandalyesi ile tanışmış oluyorsunuz.
Bir bakmışsınız ki sofrada minik, sevimli bir şey var ve sizden ilgi bekliyor. Asla, iki kişi olarak aynı anda yemek yiyemiyorsunuz. Mesela bunu öğrenmiş oluyorsunuz. Bunlar kesinlikle şikayet edilecek, yakınılacak şeyler değil. Hepimiz o mama sandalyesinden geçtik. İnşallah büyüdüğü zaman, biraz daha büyüdüğü zaman farklı aktiviteler yapmaya başlarız.

Her şeyiyle ilgileniyorum. Dediğim gibi, işimden arta kalan zamanda 7/24 onun yanında olmaya gayret ediyorum. Onu kişisel bakımı olabilir, beslenmesi olabilir. Ama birebir olarak, ona ben mama yediriyorum, yamak yediriyorum desem, yanlış olur. Birlikte, yan yana bir şeyler yapıyoruz ama % 90, mesuliyet annenin üzerinde oluyor. Ben şu an, daha ziyade onunla oynamayı tercih ediyorum.
Arın için özel bir şarkınız (onun için söylediğiniz veya onun için yazdığınız) var mı?
İkinci albümümüzde yer alan “Sevgilim” şarkısı, onun doğduktan sonra dinlediği ilk şarkıydı. Hatta eşim hamileyken bile o şarkıyı dinliyorduk. “Sevgilim” parçası çaldığı zaman, hala susar ve dikkat kesilerek şarkıyı dinler. Şarkı bittiği zaman, hemen mızıldanmaya başlar. Sonra o şarkıyı tekrar açarız ve tekrar susar. O yüzden bir o şarkıya Arın’ın şarkısı diyoruz.
Onun dışında, “Sevgilim” şarkısının söz yazarı ve bestecisi Ravi İncigöz, daha doğmadan evveli Arın için bir şarkı bestelemişti. Dedi ki “Bunu sana hediye ediyorum, bunu istediğim gibi kullanabilirsin.” Ben de onun yapmış olduğu bu şarkıyı ticari bir albümün içine koymayı istemedim. İnşallah yakın bir zamanda, o şarkıyı da internet üzerinden dinleyicilerimizle paylaşacağım.
Röportaj: Pınar Eslek
Categories
mustafa ceceli,
röportajlar
Hacı Mustafa Ceceli'nin hikayesi
2000'li yılların başlarında albüm kartonetlerinden hatırlıyorum sizi. Hacı Mustafa Ceceli yazardı...
Kenan Doğulu'nun mucitliğidir aslında... 'Hacı yazalım' dedi, ben de kabul ettim ve öyle kaldı.
Son
yılların 'en'lerinden biri o... En çok indirilen şarkılara, çok satan
albümlere imza atan müzik adamı Mustafa Ceceli... İşte özel hayatından
müziğine hikâyesi.
Dine olan ilginiz hep konuşulur. Nedir bunun temeli?
Müslüman
bir ailede dünyaya geldiğin için elbette bazı şeyleri görerek
yetişiyorsun. Ailem bunlara değer veren bir yapıya sahip ama beni asla
zorlamadılar.
Hacı olma süreciniz nasıl gelişti?
2003
yılında annemle hac yaptım. Hatta annem 'İstersen refakat et, yaşın
küçük' dedi. O zaman kendi kendime düşündüm. Yaş küçük ne demek? Bu
işler illa ununu eleyip eleğini astıktan sonra mı yapılır?
Bu konudaki dönüm noktanız bu muydu?
Son
8 yıldır bu konuları biraz derinlemesine düşünürüm. İslam,
görebileceğin en modern anlayış, ama gerekli çıkarımı senin yapman
lazım.
Eğlence sektöründe faaliyet gösterip, dinini yaşayabilmek tezat gibi algılanıyor sanki...
Kişi bulunduğu ortamın hakkını vermeli. Evli adamdan sanatçı olmaz, içmeden eğlenilmez gibi tabular var. Bu klişelerin hepsi göçtü gitti.
Kişi bulunduğu ortamın hakkını vermeli. Evli adamdan sanatçı olmaz, içmeden eğlenilmez gibi tabular var. Bu klişelerin hepsi göçtü gitti.
Bir şarkının hit olacağını anlamak mümkün mü?
Bunun
iki yolu var. Biri önsezileri kuvvetli olanlar. Diğer tarafta bu işin
bir matematiği var. Dünyada 'hit making' diye kavram var. Sanatçının
üzerine göre şarkıyı dikiyorlar.
İLK TANIŞMAMDA KİLİTLENİP KALDIM
- Emel Müftüoğlu'na bir aranjman yapmak için ilk kez Sezen Aksu'nun Kanlıca'daki stüdyosuna
gittim. Stüdyoda çalışırken içeri girdi, göz göze geldik 'Kolay gelsin' dedi. Bende hiç ses yok, kilitlendim.
gittim. Stüdyoda çalışırken içeri girdi, göz göze geldik 'Kolay gelsin' dedi. Bende hiç ses yok, kilitlendim.
- Müzik sektörü dijital platformun oturmasını bekliyor. Şu an ne yazık ki sektör yatırım yapılamaz halde.
-
Türkiye'de müzik değersiz ve bedava ulaşılabilir bir olgu olarak
algılanıyor. Bu algı değişmeli. Bakkaldan aldığın ekmeğin olduğu gibi,
müziğin de bir bedeli var.
ÜNİVERSİTE 7 YILDA BİTTİ
- 20 yaşına kadar Ankara'daydım. İstanbul'a işletme okumaya geldim. Arkadaşlarım, "Cenk Eren'e çalmaya başlıyoruz, gel" dedi.
- Ailem uyarmıştı gerçekten okulu 7 yılda bitirdim.
- 2003'te Ozan Doğulu'yla tanıştım. İşlerimi beğendi. Ünlüler dünyasına girişim böyle oldu.
- Ailem uyarmıştı gerçekten okulu 7 yılda bitirdim.
- 2003'te Ozan Doğulu'yla tanıştım. İşlerimi beğendi. Ünlüler dünyasına girişim böyle oldu.
Kaynak: AKŞAM
Categories
mustafa ceceli,
röportajlar
Mustafa Ceceli: 'Yargısız bir hayat yaşıyorum'
- İlk albümden sonra uzun bir ara verip çıkardınız 'Es'i. Neden bu kadar uzun sürdü hazırlıklar?..Sanırım
bir gelenek oldu bu. İlk albümümün hazırlıkları da iki sene sürmüştü.
Repertuar kısmında çok ince eleyip sık dokuyorum. Sesime ve söyleme
tarzıma yakışan şarkıyı arıyorum. Sadece 'Es' isimli şarkının
düzenlemesi bana ait değil. Diğer bütün şarkıların aranjesini ben
yaptım.
- Nil Karaibrahimgil'in bir şarkısını seslendirmişsiniz. Nasıl karar verdiniz?
Albümün çıkmasına iki hafta kala repertuara giren bir şarkı o. Nil ile kendi albümü için çalışırken bu şarkıyı mırıldanıyordu. Çok beğendim; kendi albümüne koymadığını öğrenince hemen aldım.
- Şehrazat, Soner Sarıkabadayı ve Eflatun'dan da şarkılar almışsınız; çok renkli bir albüm çıkmış ortaya...
Renkli olması güzel bir şey; çok farklı duygular var. Bütün bu söz yazarı ve bestecilerin sesiyim aslında. Albümü kendime mal etmiyorum. Bu çok bencilce bir hareket olur. Albüm kapağında ismim yazsa da ben bu isimleri temsil ediyorum aslında. Bu kadar kişinin kelimelerinin anlatıcısıyım...
- Bu albümde sadece iki şarkıda Sezen Aksu imzası var; ilk albüme göre neden daha az?
Bu, beraber verilen bir karar. Sezen Hanım, benim için çok kıymetli. Her şeyi ondan öğrendim. Bu albümü hazırlarken 'Bence burada duralım. Kendi çizdiğin yolda ilerlemen için böyle bir şeye ihtiyaç var' dedi. Kabul ettim.
SEZEN AKSU, SEZER!
- Sezen Aksu herkese şarkı veriyor ama size verdikleri bir başka galiba... Ne dersiniz?
Belki, beni çok iyi tanımasından kaynaklanıyor. Sezen Hanım'da özel bir şey var. 2004 yılı sonunda tanıştım onunla. Adı üstünde 'Sezen'... Tanıştığınız an bakar ve sezer. Kelimelerini ona göre seçer. Sesimi çok iyi bildiği için, şarkıları, 'özel dikilmiş kıyafet' gibi bana uyar...
- Başka aranjörlerle çalışacak mısınız; yoksa hep kendi şarkılarınızı kendiniz mi düzenleyeceksiniz?
Sesimi ve tarzımı tanıma sürecindeyim. Bir şarkıyı 'Acaba hangisi yakışacak?' diye düşünüp 4-5 kez aranje ediyorum. Kapasitemi ve yapabileceklerimi görmem gerekiyor. Belki ileride başka aranjörlere şarkılarımı emanet ederim ama büyük bir ihtimalle dayanamam ve bir ucundan ellerim.
- Başkalarına şarkı yaparken, çok beğenip kendinize saklamayı düşündüğünüz oldu mu?
Hiç olmadı. Başka bir sanatçı için şarkı üzerinde çalışırken enteresan bir şey yakalarsam, tek bir şey düşünürüm; o, o şarkının hakkıdır. Eminim ki o bulduğum sound'u ayırıp kendime kullansam, bir bereketi olmaz.
- Kendi şarkılarınız, başkalarının şarkıları... Hiç sıkıldığınız olmuyor mu?
Yok; hayatım yedi gün 24 saat müzik. Eşim, beni işimin başından kaldırıp sofraya oturtabilmek için hala çok uğraşır. Kaç kere 'Hadi yemek soğudu' diye ikaz eder. Büyük bir tutku benimki. Veteriner hekimlik okudum, yarım bıraktım. İşletme fakültesini bitirdim. Yüksek lisans yaptım... Yine de müziğin peşinden gittim.
'BEN'LİĞİMDEN 'ARIN'IYORUM
- Aşikardır Zat-ı Hak' isimli şarkınızın sözleri çok farklı. Sizin hayata bakış açınızı mı yansıtıyor?
Son dönemde takip ettiğim Ahmed Hulusi'nin bir kitabının arkasında vardı bu dörtlük... Sonra bestelenmiş halini dinledim Youtube'da. Bestecisini aradım; hatta katıldığım bir televizyon programında duyurdum bulamadığımı. Alper Altuntoprak, bana ulaştı ve albüme aldım... O şarkı, insanı anlatıyor. Görünenin ötesinde görünmeyen yüzünüzü fark etmenizi sağlıyor.
- Hep pozitif bir ifadeniz var. Patlama noktanız yok mudur?
Olmamasına gayret ediyorum. Bu mükemmel çeşitlilikte birine bir fiili yapıyor diye kızmak ve yargılamak, yeryüzündeki en abes şey. Şu anda yargısız bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Yorumsuz bir şekilde izliyorum.
- Hiç hata yapmaz mısınız?
Farkındalık düzeyimi biraz daha yüksek tutmaya çalışıyorum. Bu kadar detayla yaşanır mı? Yaşanır. Hatasız olmak gibi bir gayretim yok.
- Çocuğunuzun ismi Arın. Siz nelerden arındınız?
Yapabilirsem benliğimden arınmak istiyorum. Buna tanık olmak isterim. 'Bencil bir insansın, bundan arın!' gibi değil ama. Bu o kadar derin bir kavram ki... Gerçek 'ben'i fark etmeniz gerekiyor. Sonradan edinilmiş, kazanılmış 'ben' değil.
Rihanna bana 'Yes' dedi
- Koyu bir 'Rihannasever'mişsiniz.
Rihanna'yı çok seviyorum. Twitter'da bana cevap verince ortalık ayağa kalktı! Altı üstü 'Yes' yazmıştı. Sesi çok kuvvetli. Enerjisini beğeniyorum. Yeni albümü çıktığı saniyede internetten aldım. Beni sadece romantik slow şarkılar dinliyor zannetmeyin, arşivim sağlamdır.
ROMANTİKLİĞİMİN SUÇLUSU BENİM
- Duygusal, romantik, sessiz... Bu ifadeler sizinle özdeşleşti, memnun musunuz algınızdan?
Televizyon, tanıdığınız Mustafa'nın yüzde birini yansıtıyor. Kabahatli tabii ki biziz; çünkü 12 tane klibimiz var, 10 tanesi slow şarkı... Sen 10 tane slow şarkıya klip çekersen tabii ki romantik derler.
- Bu yargıyı kırma çabanız var mı peki?
Bu albümde hareketli şarkılar var. Albümün remiks versiyonu da olacak. Kırabileceğimi düşünüyorum.
- Sahnede yavaş yavaş dans da ediyorsunuz...Her şey 7 Aralık 2007'de başladı. Sezen Aksu'nun orkestrasında çalıyordum o zaman. Repertuar geldi, 'Unutamam' şarkısı yazıyor. Hangi tondan söyleyeceğini sormak için aradığımda 'O şarkıyı sen söyleyeceksin' dedi... Sahneye tek başıma çıkana kadar, Sezen Aksu'nun konserlerinde kendimi hazırladım. Her şey sahneye ilk adımı atana kadar. İlk başlarda, evet zorlandım. Dinleyici bunu o kadar güzel bir şekilde karşıladı ki... Sahnede pişmeme tanık oldular. Bir televizyon programında zıplamak içimden gelmiyor ama anın koşullarına göre hareket etmeyi istiyorum. Kendimi izliyorum; sahnedeki Mustafa daha doğru bir Mustafa gibi geliyor bana.
- Aranjörlerden şarkı söylemeyip, proje albümü yapanları nasıl buluyorsunuz?
Yapanların hepsi arkadaşlarım. Destekliyorum. İskender Paydaş'ın projesinde bir şarkı da söyledim. Halkımız da perdenin arkasındakileri merak ediyor doğrusu.
SERHAT TEKİN
- Nil Karaibrahimgil'in bir şarkısını seslendirmişsiniz. Nasıl karar verdiniz?
Albümün çıkmasına iki hafta kala repertuara giren bir şarkı o. Nil ile kendi albümü için çalışırken bu şarkıyı mırıldanıyordu. Çok beğendim; kendi albümüne koymadığını öğrenince hemen aldım.
- Şehrazat, Soner Sarıkabadayı ve Eflatun'dan da şarkılar almışsınız; çok renkli bir albüm çıkmış ortaya...
Renkli olması güzel bir şey; çok farklı duygular var. Bütün bu söz yazarı ve bestecilerin sesiyim aslında. Albümü kendime mal etmiyorum. Bu çok bencilce bir hareket olur. Albüm kapağında ismim yazsa da ben bu isimleri temsil ediyorum aslında. Bu kadar kişinin kelimelerinin anlatıcısıyım...
- Bu albümde sadece iki şarkıda Sezen Aksu imzası var; ilk albüme göre neden daha az?
Bu, beraber verilen bir karar. Sezen Hanım, benim için çok kıymetli. Her şeyi ondan öğrendim. Bu albümü hazırlarken 'Bence burada duralım. Kendi çizdiğin yolda ilerlemen için böyle bir şeye ihtiyaç var' dedi. Kabul ettim.
SEZEN AKSU, SEZER!
- Sezen Aksu herkese şarkı veriyor ama size verdikleri bir başka galiba... Ne dersiniz?
Belki, beni çok iyi tanımasından kaynaklanıyor. Sezen Hanım'da özel bir şey var. 2004 yılı sonunda tanıştım onunla. Adı üstünde 'Sezen'... Tanıştığınız an bakar ve sezer. Kelimelerini ona göre seçer. Sesimi çok iyi bildiği için, şarkıları, 'özel dikilmiş kıyafet' gibi bana uyar...
- Başka aranjörlerle çalışacak mısınız; yoksa hep kendi şarkılarınızı kendiniz mi düzenleyeceksiniz?
Sesimi ve tarzımı tanıma sürecindeyim. Bir şarkıyı 'Acaba hangisi yakışacak?' diye düşünüp 4-5 kez aranje ediyorum. Kapasitemi ve yapabileceklerimi görmem gerekiyor. Belki ileride başka aranjörlere şarkılarımı emanet ederim ama büyük bir ihtimalle dayanamam ve bir ucundan ellerim.
- Başkalarına şarkı yaparken, çok beğenip kendinize saklamayı düşündüğünüz oldu mu?
Hiç olmadı. Başka bir sanatçı için şarkı üzerinde çalışırken enteresan bir şey yakalarsam, tek bir şey düşünürüm; o, o şarkının hakkıdır. Eminim ki o bulduğum sound'u ayırıp kendime kullansam, bir bereketi olmaz.
- Kendi şarkılarınız, başkalarının şarkıları... Hiç sıkıldığınız olmuyor mu?
Yok; hayatım yedi gün 24 saat müzik. Eşim, beni işimin başından kaldırıp sofraya oturtabilmek için hala çok uğraşır. Kaç kere 'Hadi yemek soğudu' diye ikaz eder. Büyük bir tutku benimki. Veteriner hekimlik okudum, yarım bıraktım. İşletme fakültesini bitirdim. Yüksek lisans yaptım... Yine de müziğin peşinden gittim.
'BEN'LİĞİMDEN 'ARIN'IYORUM
- Aşikardır Zat-ı Hak' isimli şarkınızın sözleri çok farklı. Sizin hayata bakış açınızı mı yansıtıyor?
Son dönemde takip ettiğim Ahmed Hulusi'nin bir kitabının arkasında vardı bu dörtlük... Sonra bestelenmiş halini dinledim Youtube'da. Bestecisini aradım; hatta katıldığım bir televizyon programında duyurdum bulamadığımı. Alper Altuntoprak, bana ulaştı ve albüme aldım... O şarkı, insanı anlatıyor. Görünenin ötesinde görünmeyen yüzünüzü fark etmenizi sağlıyor.
- Hep pozitif bir ifadeniz var. Patlama noktanız yok mudur?
Olmamasına gayret ediyorum. Bu mükemmel çeşitlilikte birine bir fiili yapıyor diye kızmak ve yargılamak, yeryüzündeki en abes şey. Şu anda yargısız bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Yorumsuz bir şekilde izliyorum.
- Hiç hata yapmaz mısınız?
Farkındalık düzeyimi biraz daha yüksek tutmaya çalışıyorum. Bu kadar detayla yaşanır mı? Yaşanır. Hatasız olmak gibi bir gayretim yok.
- Çocuğunuzun ismi Arın. Siz nelerden arındınız?
Yapabilirsem benliğimden arınmak istiyorum. Buna tanık olmak isterim. 'Bencil bir insansın, bundan arın!' gibi değil ama. Bu o kadar derin bir kavram ki... Gerçek 'ben'i fark etmeniz gerekiyor. Sonradan edinilmiş, kazanılmış 'ben' değil.
Rihanna bana 'Yes' dedi
- Koyu bir 'Rihannasever'mişsiniz.
Rihanna'yı çok seviyorum. Twitter'da bana cevap verince ortalık ayağa kalktı! Altı üstü 'Yes' yazmıştı. Sesi çok kuvvetli. Enerjisini beğeniyorum. Yeni albümü çıktığı saniyede internetten aldım. Beni sadece romantik slow şarkılar dinliyor zannetmeyin, arşivim sağlamdır.
ROMANTİKLİĞİMİN SUÇLUSU BENİM
- Duygusal, romantik, sessiz... Bu ifadeler sizinle özdeşleşti, memnun musunuz algınızdan?
Televizyon, tanıdığınız Mustafa'nın yüzde birini yansıtıyor. Kabahatli tabii ki biziz; çünkü 12 tane klibimiz var, 10 tanesi slow şarkı... Sen 10 tane slow şarkıya klip çekersen tabii ki romantik derler.
- Bu yargıyı kırma çabanız var mı peki?
Bu albümde hareketli şarkılar var. Albümün remiks versiyonu da olacak. Kırabileceğimi düşünüyorum.
- Sahnede yavaş yavaş dans da ediyorsunuz...Her şey 7 Aralık 2007'de başladı. Sezen Aksu'nun orkestrasında çalıyordum o zaman. Repertuar geldi, 'Unutamam' şarkısı yazıyor. Hangi tondan söyleyeceğini sormak için aradığımda 'O şarkıyı sen söyleyeceksin' dedi... Sahneye tek başıma çıkana kadar, Sezen Aksu'nun konserlerinde kendimi hazırladım. Her şey sahneye ilk adımı atana kadar. İlk başlarda, evet zorlandım. Dinleyici bunu o kadar güzel bir şekilde karşıladı ki... Sahnede pişmeme tanık oldular. Bir televizyon programında zıplamak içimden gelmiyor ama anın koşullarına göre hareket etmeyi istiyorum. Kendimi izliyorum; sahnedeki Mustafa daha doğru bir Mustafa gibi geliyor bana.
- Aranjörlerden şarkı söylemeyip, proje albümü yapanları nasıl buluyorsunuz?
Yapanların hepsi arkadaşlarım. Destekliyorum. İskender Paydaş'ın projesinde bir şarkı da söyledim. Halkımız da perdenin arkasındakileri merak ediyor doğrusu.
SERHAT TEKİN
Categories
mustafa ceceli,
röportajlar
Mustafa Ceceli: Asıl normal olan benim!
Twitter’da 2 milyona yakın takipçisi var, Google’ın Türkiye’de, en çok aranan adamı! Son olarak ‘Türkiye Müzik Ödülleri’nde ‘En İyi Erkek Sanatçı’ ödülünü de alınca; sormak farz oldu: Evli, mutlu, çocuklu popstar nasıl olur? Ceceli, tüm içtenliğiyle sorularımızı yanıtladı.
İstanbul Kanlıca’da sabah saatleri… Mustafa Ceceli’nin arabası daha yaklaşmadan mahallenin çocuklarının “Aa Mustafa Abi’nin arabası” dediğini duyuyorum. Sokağın hemen köşesinde, “Mustafa benden hiç yumurta almıyorsun bu aralar…” diye söylenen bir yufkacı var. Sokağın adı Mihrabat, buluşacağımız lokantanın adı ‘İkinci Bahar’… Kuş cıvıltılarından bahsetmiyorum bile… Her şey o kadar ‘cici’, o kadar Ertem Eğilmez filmi gibi ki bir diğer köşede birbiriyle atışan antikacı çifti Adile Naşit ve Münir Özkul zannetmeme ramak kalıyor.
Tam da bu yüzden buradayım aslında. Bu ‘cici’ hayatın ‘pop starlık müessesesi’nde nasıl bu kadar değer bulduğunu anlamaya çalışıyorum. ‘Evli, mutlu, çocuklu’, kendi halinde bir adamın Twitter’da 2 milyona yakın takipçisinin olmasını, Google’da geçtiğimiz sene en çok aranan erkek sanatçı unvanını kazanmasını ve son olarak Türkiye Müzik Ödülleri’nde aldığı En İyi Erkek Sanatçı Ödülü’nü… Kendi deyimiyle ‘değişen Türkiye’yi’, onunla ve onun hayran profiliyle anlamaya çalışıyorum.
Topu topu 10-15 dakikalık kısacık bir gecikme için 5 kez özür dileyen, alabildiğine nazik biri Mustafa Ceceli…
“Mehmet, bu lokantanın harika bir cheesecake’i vardır. Hemen sana söyleyeyim bir tane!” diyerek gönül alıyor. O da karşıma oturup, bir ‘üzüm suyu’ açıyor.
SEKSİ OLAN MASUMİYET Mİ?
Türkiye Müzik Ödülleri’nden giriyoruz lafa… En İyi Erkek Sanatçı Ödülü’nü aldığındaki şaşkınlığını açıklıyor: “En İyi Albüm Ödülü’nü aldığımda şaşırmadım. Çünkü yılın en çok satan ikinci albümü, dijital platformlarda da en çok dinlenen albüm. Ama ‘En İyi Erkek Sanatçı’ denince işin içine başka şeyler giriyor. Orada daha çok popüler olmak var, gece gezmek var, daha çok basında yer almak var. Bir sürü başka başka kriter var. Bende bunlar yok. Ben ödülü Murat Boz’un alacağını düşünüyordum.”
Peki ya ‘seksi’ olmak? Karavanında yarı çıplak, yeşil elmasını ısıran Tarkan’ları, ‘Sıcak, çok sıcak’ diye meselesini doğrudan baklavalarıyla anlatan Emre Altuğ’ları ağırladı bu piyasa… Ceceli’nin bu dünyayla uzaktan yakından alakasının olmadığı aşikâr! “Acaba burada ‘seksi’ olan ‘masumiyet’ mi?” diye soruyorum. ‘Seksi’ kısmına pek ısınamasa da, masumiyetin insanlarda olumlu etki yarattığı bir çağda yaşadığımızı kabul ediyor.
‘EVLENME OĞLUM! DELİRDİN Mİ?’
Hepsine tamam da; kadın hayranlar, hayran oldukları yıldızın evli olmasını istemezler mi gerçekten? Yoksa bunca yıllık anlı şanlı TeleVole kültürü bir yalanın üzerine mi kuruldu? Ona göre mi yapıldı kariyer planları, programları? Cevabı net: “Bu işe ilk girdiğimde, ‘Oğlum evlenme, delirdin mi?’ diye bana baskı yapmadılar mı sanıyorsun; elbette yaptılar. Ben bu işin, evlilikle uzaktan yakından alâkası olmadığını çok önce fark ettim. Dünya değişti, Türkiye değişti. O klişeler, bundan yıllar öncesine ait. Dünyanın en yakışıklı adamı, David Beckham evli değil mi? Eskiden star olmanın kriterleri vardı. Görünmez olmak, ulaşılmaz olmak; bunların en başında sanılıyordu. Dikkatli incelersek, yılların bir başka klişesi ‘Artık şarkılarımla gündeme gelmek istiyorum’un içinin ne kadar boş olduğunu görebiliriz. Zaten işin bu.” Doğruya doğru… Bir marangozun, ‘artık tahtalarla gündeme gelmek istiyorum’ dediğini duyduk mu hiç?
HİÇ ‘AHLAKSIZ TEKLİF’ ALMADIM
İyi de, pop star denilen adamın işi biraz da hayal satmak değil mi? “Ah bir gün onunla evlensem…” hayalleri yok mu işin içinde. Bambaşka bir yerden yaklaşıyor konuya Ceceli: “Ben de evlilik hayali kurduruyorum. Beni ailemle kabul ettiler. Eşimle, 1,5 yaşındaki oğlum Arın’la! Bir hayranım bile ‘Aa evliymiş’ demedi. Tek bir eleştiri bile duymadım. Herkes böyle bir örnekle ilk defa karşılaştığını söyledi. İnsanların özlem duyduğu bir şey bu: Aile hayatı. İlla bir sanatçıyla evlendiğini hayal etmiyor. Evliyse, iyi evliliğin; değilse evlenmenin hayalini kurabiliyor belki bana bakarak…” Bugüne kadar hiç mi ‘ahlaksız teklif’ almadı peki? “Almadım Allah’a şükür” diyor; “Bir kez bile hem de…”
Evelemeden, gevelemeden soruyorum: “Hiç kendini sıkıcı bulmuyor musun yahu?” Önce bir kahkaha atıyor, ardından “Beni tanıyan bir tek kişiye bunu söylesen, sana gülerler! Acayip hiperaktif biriyim”
‘OĞLUM, ŞU KOLUNU İNDİR!’
Mustafa Ceceli’nin bir sahne performansını izlemiştim geçen hafta. Büyük şoku da orada yaşadım zaten. İki saat boyunca zıplayan, dans eden ve nefesi kesilmeden son şarkıyı ilk şarkı gibi söyleyen biri vardı sahnede. Şaşkınlığımı gülümseyerek karşılıyor, anlıyor: “Ben de başta sahnede put gibi duruyordum. Zamanla öğrendim her şeyi. Hiçbir şeyi hemen olsun diye itmedim. Her şey olması gerektiği gibi oldu. İlk sahne maceramı anlatayım sana… Sezen Hanım’ın konserindeyiz. Yıl 2007... Bir anda durup ‘Hacı, hadi söyle bakalım şu ‘Unutamam’ı’ dedi. Öne geldim, binlerce kişi var karşımda. Gözümü kapattım, açmadan şarkıyı bitirdim. Hiç hareket etmemişim. Sezen Hanım geldi yanıma ‘Oğlum şu elini, kolunu indir biraz. Bir daha söyle bakayım şu nakaratı’ dedi. Utandım, söylemedim tekrar.”
Sıra geliyor ilk klip çekimine… Mustafa Ceceli’ye soruyor yönetmen Murad Küçük: “Nasıl rahat ediyorsun şarkı söylerken?” Cevap harika: “Bilmiyorum ki; ilk kez şarkı söylüyorum.” Ama bugün, bir şarkısıyla 30 bin kişiyi ayağa kaldırıyor; o ayrı!
AKSU’NUN EVİ ‘MÜLAYİM’ BİR EV
Hazır Kanlıca’da, ‘Sezen Aksu Cumhuriyeti’ndeyken ‘o ev’i konuşmadan olmaz. Ceceli’nin “Asla mezun olmayacağım bir okul” dediği o ev, o kadar önemli ki hayatında; 4 sene Florya’da yaşadıktan sonra 5 yıllık eşi Sinem Ceceli’yi de ikna edip Kanlıca’ya taşınmışlar. Hayali stüdyoya giderken yürüyerek Kanlıca’nın içinden geçmekmiş çünkü. Aksilik bu ya; taşındıktan 15 gün sonra Aksu stüdyoyu Levent’e taşımış.
Sorum yine fütursuzca açık ve net: “Sezen Aksu’nun evi belki de ‘şehir efsaneleri’ne en çok malzeme oluşturan yerlerden biri. Benim aklımda 30 kişinin deli gibi müzik yaptığı, türlü çılgınlıkların döndüğü bir ev var. Sen nasıl bu kadar mülayim çıktın öyle bir evden?”
Bir kahkaha daha geliyor ve şöyle devam ediyor: “İyi de, zaten orası acayip mülayim bir ev. Sakin, neşeli… Öyle çılgınlıklar filan yok. 30 kişi de müzik yapmaz. Orada müziği bir kişi yapar, o da Sezen Aksu’dur. Kalan herkes hayranlıkla onun üretim sürecini izler. Aklının nasıl çalıştığını tiyatro izler gibi izleriz ama aklındakini asla bilemeyiz.”
AHMED HULUSİ HAYRANLIĞI
Ve dinle ilişkisi… Sorularımı hazırlarken nasıl da rahattım. Onu hatırlıyorum. Ama bir insana ‘inançlarıyla ilgili soru sormak’ ne kadar da zormuş? Daha önce kimseye bununla ilgili bir soru sormadığımı fark ediyorum. Ama çok da merak ediyorum. Bugüne kadar Cem Yılmaz’ın deyimiyle ‘Ray-Ban’ sponsorluğunda gerçekleşen Teşvikiye Camii cenaze namazları, kameralı, muhabirli ‘iftar parti’leri, bir de son dönemin modası 5 yıldızlı Umre seyahatleri dışında, pop âleminde hiç karşılaşmadığımız biri Mustafa Ceceli. Gerçek; olduğu gibi…
Ahmed Hulusi’nin bir dörtlüğünü kullanmıştı son albümündeki ‘Aşikârdır Zat-ı Hak’ şarkısında… “O şarkı, aslında hayatın bir özeti” diyor ve ekliyor: “Ahmed Hulusi’nin ilk olarak ‘Yaşamın Gerçeği’ adlı kitabını okumuştum. Beni çok etkiledi fikirleri. Özellikle İslam ve modern bilimin paralel olarak işlediği, bilimin de ulaşmak istediği noktanın İslam olduğunu gördüm onun kitaplarında.”
Ahmed Hulusi de bir başka şehir efsanesi, soruyorum: “Böyle bir dörtlüğü kullanırken korkmadın mı o lobinin bir parçası olarak anılmaktan?” İlk kez bir sorumu sevmedi. Yüzünde mütemadiyen beliren gülümseme, bu kez memnuniyetsizliğini gizlemek içindi. “Böyle bir lobiden, topluluktan haberim yok benim. Dedikodu yapmış olurum bilmediğim bir şey üzerine konuşursam” diyor…
BAŞKA BİR TABU: DİN
“Dindar bir adamsın sen, ilk kez karşılaşıyoruz böyle bir ‘pop star’ portresiyle… Bu anlamda da bir tabu yıktığını düşünüyor musun?” diye üsteliyorum.
“Biz normal şeylere toplum olarak çok şaşırıyoruz. Aslında normal olan benim; benim hayatım. Dünyanın en modern anlayışı İslam’a, en yobaz anlayış muamelesi yapılıyor. Mesela biz, oruç tutmayı, aç kalmak sanıyoruz. İbadete zaruret olarak bakılıyor. Ben öyle bakmıyorum. Zaten kimseden de bana bu konuyla ilgili olumsuz bir eleştiri gelmedi” diyor. Son bir ekleme yapıyorum; “Bugün anladım ki; zaten senin başardıklarından biri de bu”… Birkaç dakika önceki içten gülümsemesi yüzünde tekrar beliriyor ve 1,5 saati tek kelimeyle özetliyor: “Estağfurullah!”
Röportaj bittikten sonra vapur, Kanlıca’nın orta yerindeki malum ‘taş’tan Hisar’a doğru uzaklaşırken, ‘Sadece arkadaşız’ kisvesi altında kız arkadaşlarına yaz vakti kapüşonlar giydiren eski tip ‘pop star’lar geçiyor aklımdan; gülüyorum…
CHILL-OUT ALBÜM GELİYOR!
Mustafa Ceceli, gecenin 3’üne kadar Rihanna’nın konserini internette canlı izlemek için bekleyen bir hayran. Ona nasıl hayranları tweet’ler döşüyorsa, o da arada Rihanna’ya bir şeyler yazıyor. Hatta bir kere Rihanna da ‘Yess’ diye cevap vermişti bir tweet’ine… Ben de Turkish Navy’denim diyor. (‘Navy’, donanma anlamına geliyor ve Rihanna’nın hayran grubunun adı) Justin Timberlake’in sahne performanslarını saatlerce izliyor, Sting bir şarkı çıkardığında ilk indirenlerden biri o. “Unutamam gibi bir şarkı söyleyen adam, ‘Nasıl Rihanna dinler?’ diye şaşırıyorlar” diyor. Gece, gündüz müzikle yaşıyor. Bir de sürprizi var yakınlarda… Kendi kendine chill-out şarkılar besteliyor, düzenliyor. Ufak sesler, küçük vokaller; müzik ön planda…
DELİRMEMEYİ ZAMANLA ÖĞRENİYORUM
l Bir müzisyenin şarkıları elbette birbirine benzer. Bazen benzemesi de gerekir. Kebapçıya gittiğinizde önünüze ‘risotto’ gelmesini istemezsiniz çünkü.
l Hayatta hiçbir şeyi seçmediğini kabul edersen, tüm nefret duygularından arınırsın.
l Bazen Twitter’da bana yazılanlara kızıyorum. Ama zamanla azalıyor. Çünkü ‘delirmemeyi’ zamanla öğreniyorum.
l 5 yıllık kariyer planı yaptım şarkı söylemeye başlamadan. Şimdi ikinci 5 yıllık plana hazırlanıyoruz.
l Geçenlerde Twitter’dan hayranlarıma ‘müzik dinleme alışkanlıklarını’ sordum. Birkaç tanesi Youtube bedava ‘converter’ programının linkini gönderdi. Yazık, nereden bilsin onu bilişim suçlarına şikâyet edeceğimi…
l Bir aranjör olarak solistlerin her istediğini yapmam. Benim de bir dokunuşum olmak zorunda.
l 5 Nisan 2014 tarihini unutmayın! Dünyada nasıl yapılıyorsa, aynı standartlarda bir konser yapacağım. En az 5-6 ay bunun için çalışılacak!
Categories
mustafa ceceli,
röportajlar
Volkan Konak beğenilmedi Mustafa Ceceli arandı
Kayahan, Orhan
Gencebay'a özendi. Kurban Bayramı'nda çıkacak olan saygı albümü
'Kayahan'ın En İyileri-1'in kayıt sürecinde ilginç gelişmeler yaşanıyor.
VOLKAN KONAK'IN YORUMU ŞARKIYA UYMADI
Sabah'ta yer alan
habere göre, Şarkıları seslendirecek olan isimleri Kayahan'ın
belirlediği albümde; 'Adresim Aynı' adlı eseri Volkan Konak'ın okuması
planlanmıştı. Ancak Konak'ın yorumu bu eseri seslendirmede yetersiz
kalınca, Kayahan devreye girdi ve Mustafa Ceceli'yi aradı.
MUSTAFA CECELİ OKUYACAK
Ceceli, usta
sanatçının bu isteğini kırmayıp stüdyoya girdi ve şarkıyı seslendirdi.
Kayahan, Ceceli'nin yorumunu çok beğendi. Genel koordinatörlüğünü Murat
Yıldırım ve Samsun Demir"in üstlendiği 20 şarkılık albümde; aralarında
Sezen Aksu, Tarkan, Ajda Pekkan, Nilüfer'in de yer aldığı ustalar var.
Categories
haberler,
mustafa ceceli
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)